"pekâlâ, yani idealizme evet, saf araştırmanın saygınlığına evet, bütün biçimleriyle gerçeği aramaya evet, ama korkarım ki bir an gelir ve hakikaten bir gerçek varsa bile bunun Evrenin çokboyutlu sonsuzluğunun tamamının neredeyse kesinlikle bir grup manyak tarafından yönetildiği olduğundan şüphelenmeye başlarsın"
tramvay geçti, dışarıyı düşündüm.
şaşırdım yine, dümdüz edilmiş, üstüne yollar, onların da üstüne raylar yapılmış yeryüzüne. ve üstünde giden tramvay diye garip şekilli alete, onu süren vatmana..
çok garip değil mi?
sonra kitapla alakası var mı acaba dedim, zira kendi çlöülerime göre uzunca bir süredir her şeyin normal gelmesine şaşırmıyor oluşumuza şaşırmayı unuttuğumu fark ettim.
bilgisayarda çalan bilmediğim müziğin ne olduğuna baktım. brown bird'den severed soul.. hmm..
başım kaşındı. gerçekten. kaşındım. duş almam lazım.
ve yatakta yarı doğrulmuş vaziyette, tek elimle (sol), unutmayayım diye, ya da bir sebepten yazma ihtiyacı hissettiğimden işte, bir adsız - not defteri penceresi açıp bunları yazdım.
şimdi yerimden kalkıp odanın ikisi de açık olan pencerelerinden birini kapatacağım. hava pek soğuk bugün burada.**
sonra da kitabı bitireceğim - hala tek elle ve 4 parmakla yazmakta olmamın müsebbibi,
baş parmağımın ayraç olarak içine kıvrıldığı, sağ elimde tuttuğum rehberi.
kullanmadığım parmak serçe.
*Bu yazının sebebi, birkaç gün önce yaşamış olduğum ve takriben 5 saniye sürmüş bir ânı, nedense paylaşma ihtiyacı hissetmiş olmamdır. Yazın kuramında an-yazımı (momentogram) olarak geçmeyen bu kısa yazı türü, çoğunlukla aman aman özel ya da önemli olmayan ya da en azından öyle değilmiş gibi görünen unsurların rastgele bir araya gelerek oluşturduğu kısacık zaman dilimlerini anlatılarlar.
**Harekete geçmekte geç kalmış olmalıyım ki iki gündür foşur foşur hastayım, pff!!
3 yorum:
bu yazını okuduktan sonra "the sheltering sky" filmini seyrettim. paul bowles'un kendisinin anlatıcı olarak rol aldığı filmden bir alıntı yapmak isterim. zira bu sözleri karşısında ve filmin vurucu müziği eşliğinde gözyaşlarımı tutamadım.burada paylaşmak isterim:
"because we don't know when we will die, we get to think of life as an inexhaustible well, yet everything happens only a certain number of times, and a very small number, really. how many more times will you remember a certain afternoon of your childhood, some afternoon that's so deeply a part of your being that you can't even conceive of your life without it? perhaps four or five times more, perhaps not even that. how many more times will you watch the full moon rise? perhaps twenty. and yet it all seems limitless."
I go through all this
Before you wake up
So I can feel happier
To be safe up here with you...
hadi artık! pıff...
Yorum Gönder