26 Ara 2021

Kabuk

Kabuğuna çekilmek. Yapmadığım şey değil. Hiç. Gelgör hep yanlış resimliyormuşum kafamda kabuğu, yakınlarda fark ettim. Dolayısıyla benim yaptığım çekiliş o bana denen ile aynı mıymış, tam olarak emin değilim. Haliyle çekilişten bahtıma düşenlerden de... 

Yara-dara

Benim için o kabuk hep bağlanmış bir yara kabuğu idi. Bir iyileşme safhasının yüzeyi. Bir yerde İngilizcesini görünce aydım deyimin daha çok deniz kabuklulularına atıfta bulunduğuna: to go into one’s shell. İngilizcede yara kabuğunun karşılığı ise bambaşka: Scab. (Dışarıdan koruyucu bu yüzeyin hissizliği ve dışarıdan soyutlayıcılığı arttığında mıdır bilinmez, aynı kelimenin hor görücü anlamları kendini gösteriyor. Alçak ve grev-kırıcı.)

Yaygın manası ile çekilinen kabuk, çekilen canlıya ait, onun bir parçası. İstiridyenin, söz gelimi. Kelimenin Türkçedeki türetimi ise daha muğlak yorumlara gebe. Kap+ık. Bildiğimiz kap ile akraba. Bu halde ‘kabuk’ içindeki ile bir bütün olmaktan çıkıp ‘dara’ mertebesine itiliyor yani. Kabuğun içindeki şey esas, onun dışarı ile arasındaki daha az duyarlı sert katman bu özün içine konduğu şey mi? Özcü ve kabuğun değerini küçük gören bir yorum.

Kabuk-açık

Kelimenin yapısını tersine çevirdiğimiz takdirde ise ‘açık’a varıyoruz. Kap+ık / aç+ık. Kabukta ‘kapalı’lık var mı? Muhakkak. Ama ‘içine kapalılık’ta hayati nüanslar kendini sezdiriyor. Salt kapalılık doğrudan nesnesel bir hali imliyor. Kapalı bir kapı ya da kapak gibi. Vurgu, harici bir fail tarafından açılıp kapatılan bir kapta. ‘İçine kapanma’da ise hem içi ve dışı arasında ayrım yapabilen, hem de kendini kapatabilen bir varlık işin içine giriyor. İçi içine sığan bir canlı. Capcansız bir kapalı kutu değil bahsettiğimiz. Kapalılığın ardı ve ötesinin tahayyülü de resme dahil. Yara kabuğu ile içine çekinlien kabuğu birbirine bağlayan hayati bir bağı görebiliriz belki burada – ilkinde bir işlemekte olan sürecin (iyileşmenin), ikincisinde geleceği umulan bir hareketin (açılmanın) mahfazası olan kabuğun zamansal çağrışımı. 

Kuvve-kuvöz-conatus

İhtimal olarak dahi söz konusu olduğu anda açıklık ve daha önemlisi açılmak, o kapalılığın içinde bir yerde dışarımlı bir eylemlik nüvesi kıpraşıp durmakta. Bir potansiyel var, uyanabilecek bir kuvvet. Kısası, bir can ve canlanma ihtimali; hatta conatus kırıntısı. Ağaç kabuğunu düşünebiliriz, canlılığın devam olasılığını güiçlendiren bir ten. Sert. Yumurtanınki de öyle, geçmekte olan yaranın üstündeki de – dışarı ile alışverişten, belki dokunun canlılığından kısmi bir feragat aslında daha yetkin bir müstakbel açılımın uykusu; üstü kabukla örtülmüş. 

Tohumu yahut yemişi tutan kabuk da aynı şekilde. Bu kez menzil ve yayılım da hesaba dahil. Canlılığın farklı koşullara erişimi yoluyla devam şansının yükselmesi, var kalabilme anlamında muhtelif ‘görece iyi’ karşılaşma seçeneklerinin çoğalması.

Örnekleri çoğalatabiliriz. İstiridye, tespih böceği (tespihte hata olmaz), ya da içe kapanık kişi (yoksa doğrusu ‘dışa’ mı olmalı?). Tohumu, çekirdeği tutan kabuk... Hayatta kalma, soyu yayma ihtimalini, canın olası menzilini artırmaya yaramıyor mu hepsi? Ereksel demeyeceğim ama işlevsel, işgüdüsel. Umutlu. Bir yanıyla iyimser. İhtimale, potansiyelin gerçekleşeceğine inanlı. Denemeye değerli. Bu yanıyla bir geciktirmenin, beklemenin evi kabuk; ama kapananın gelecekte olacağanı bildiği, varsaydığı bir oluşa sabretmenin ikametgahı olarak. (Zamana ötelemeli bir direniş mi demeli?) 

Evet biraz içgüdüsel, kendiliğinden, ama epey makul, fizikle matematikle açıklanabilir bir doğası da var. Canlı kapandığında, büzüldüğünde ne olur bir düşünelim. Elbette her şeyden önce içteki ‘değerli’ şey korumaya alınır, ister tohum, çekirdek, beyin olsun, ister döllenmiş bir yumurta. Sonra, aktif bir kapanmadan söz ediyorsak, durağanlaşır canlı. Dikkat çekmez, göze batmaz, avcının gözüne ilişmez olur. Hatta taşa toprağa karışabilir, yeryüzünden kolay kolay ayrıştırılamayacak kadar – gözünüzünönünegetiriniz kablumbağa, istiridye. Sonra sonra, içeri çekilip büzüşmek dışarı ile temas yüzeyini, dolayısıyla istenmeyen dış etkilere maruz kalma olasılığını azaltır. Hele ki tortop olursan can hali veya havliyle. 

Fazla mı muhafazakar geldi? Bence değil. Tanımı ve doğası gereği geçici bir muhafaza bu. Mahfazadan müstakbel çıkış var içinde. Her fiilin bir zamanlar kuvve olduğunu aklından çıkarma.

Yer-kabuğu

Bir kabuk daha var, yukarıda satır arasında geçen, üstünde yaşadığımız. Altı sıcak, akışkan, kaynayan; üste çıkmak için fırsat kollayan. Varlığını zaman zaman o görünmez dipteki arayış hareketi ile hatırlatan. Kendi kabuğumuza çekilmek yetmediğinde yarılsa da içine girsek dediğimiz o kabuk. Dünyanın kabuğu. 

Onun hareketi bizim için sarsıntı, içinin azıcık dışına çıkması çoğun bir patlama. Hıncımız gibi, mesela zulme karşı. Kabuğun altında görünmeden birikmesi onu yok yapmaz. Volkanın gücü, bekleyişinden. Ve beklemek, gerçek ya da hayali bir sonu varsa beklemektir ancak. Neresindeyiz sonun? Uykunun neresinde? 

Kabuk-kabahat

Tuhaf, değil mi? Tuhafız. Bazen kafadan çatlak (aha, kırılması hayra alamet bir kabuk daha!) Belki de dünyanın en tuhafı, ozanın dediği gibi. İnkara lüzum yok, kabahatin çoğu biziz canım kardeşim. Yine de gel midyeyi, sönerdağı ve üzüm çekirdeğini hor görmeyelim. Var onların da bir bildiği. Hiç bilmeden de olsa.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder