"Şu gördüğün," dedi taşla oynayarak, "bir taştır, belli bir zaman sonra toprak olacak belki, topraktan da bitki olarak boy verecek ya da bir hayvana, bir insana dönüşecek. Eskiden olsa derdim ki: 'Bu taş yalnızca bir taştır, değersizdir, Maya dünyasındaki nesnelerden biridir; ama dönüşüm döngüsünde insan ve ruh da olabileceğinden bu taşa da önem veriyorum.' Eskiden olsa böyle düşünürdüm belki. Ama bugün şöyle düşünüyorum: Bu taş taştır, aynı zamanda hayvandır, aynı zamanda tanrıdır, aynı zamanda Buda'dır, ilerde şu ya da bu nesneye dönüşeceği için ona saygı duyuyor, onu sayıyor değilim, çoktan ve her zaman şu ya da bu nesne olduğu için sevip sayıyorum onu. Özellikle taş olması, bana şimdi ve bugün taş olarak görünmesi, özellikle bu sevdiriyor onu bana, damarlarının ve oyuklarının her birinde bir değer buluyorum, sarı renginde, gri renginde, sertliğinde, üzerine vurduğum zaman çıkardığı seste, yüzeyindeki kurulukta ya da nemlilikte bir değer görüyorum. Taşlar vardır, ele alındıklarında yağ ya da sabun hissini uyandırır; taşlar vardır yaprak, taşlar vardır kum hissini verir, her biri de bir ayrıcalık içerir ve her biri kendince Om çeker, her biri Brahman'dır, ama aynı zamanda ve özellikle Brahman olduğu için taştır, yağlı ya da sabunsu hissini uyandırır, işte bu da benim hoşlandığım şeydir, harikulâde bulduğum, tapınmaya değer gördüğüm şeydir. - Ama yeter, daha fazla konuşmayayım. Sözcükler gizli saklı anlamı zedeliyor, dile gelen her şey o saat değişiyor biraz, biraz çirkin, biraz aptalca niteliğe bürünüyor - evet, bu da çok iyi bir şey, bundan da pek hoşlanıyorum, bir insanın hazinesini ve bilgeliğini oluşturan şeyin bir başkasının kulağına her zaman aptalca gelmesine hiç diyeceğim yok."
Hermann Hesse, Sidarta, Sf.168-169 (Çev: Kâmuran Şipal)